19 Ağustos 2012 Pazar
Didim! - Uğur Dündar
18:12
No comments
Önceki gece, Didim'deydim.
Altınkum Yazarlar Festivali'nin kapanış konuğuydum.
Altınkum, adı gibi altın renkli kumsala sahip, harikulade bir plaj. Halka açık bu plajdan her gün en az 10 bin kişi denize giriyor. Altınkum'un denizi de görülmeye değer... Kitap okunacak kadar berrak ve temiz. Tuzlu olmasa, bardağa doldur ve iç! İlçede biyolojik arıtma sorunu çözüldüğünden, en ufak bir kirlilik söz konusu değil...
***
Didim'in gecesine ve insanlarına da hayran oldum.
Planlamaya göre İyi Uykular Sayın Seyirciler''i saat 20.30'dan itibaren imzalamaya başlayacaktım.
Ancak kuyruğun uzaması ve izdiham nedeniyle 20.00 civarında festival alanındaydık.
Kitapları imzalamadan önce, söyleşi için mikrofonu elime aldığımda kuyruğun ucu görünmüyordu.
Yaklaşık bin kişi, alanı hıncahınç doldurmuştu.
Ağırlık her zaman olduğu gibi kadınlardaydı. Aralarında her yaştan okur vardı. Hatta bazı anneler, kucaklarındaki bebekleriyle gelmişlerdi. Yürüyemeyecek derecede hasta olanlar bile, tekerlekli sandalyeleriyle sıraya girmişlerdi.
Konuşmama günümüz Türkiye'sinde halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet eden gazeteciliğin içinde bulunduğu zorlukları anlatarak başladım. Medyanın neredeyse tamamının yandaşlık yapmasına karşın, Başbakan Erdoğan'ın hala gazetecilerin kalemlerini kırma peşinde olduğunu söyledim. Star Televizyonu'ndan ayrılış sürecinde yaşadığım haksızlıkları dile getirdim. Bizimkine benzer bir demokrasiye (!) çağdaş hukuk devletlerinin hiçbirinde rastlanamayacağını belirttim.
Sözlerim sık sık alkışlarla kesiliyordu. Korku imparatorluğu atmosferinin bunalttığı insanlar, medyanın yandaşlaşmasına ve gerçeklerin kendilerinden saklanmasına tepkiliydi...
Çoğunun elinde SÖZCÜ vardı. Hatta içlerinden biri SÖZCÜ, bizim için sadece bir gazete değil, o bizim SÖZCÜMÜZ, bizim sesimiz. Suskun çoğunluğun sesi...'' diyordu.
Onlara SÖZCÜ'nün özelliklerinden ve ayrıcalıklarından söz ettim. Cesur duruşunun ardındaki gerçekleri sıraladım. Gazetenin sahibi Burak Akbay'ın tek işinin gazetecilik faaliyeti olduğunu, başka işlerle uğraşmadığını, tüm gazete çalışanlarının da işlerini özveri ve aşkla yaptıklarını anlattım.
SÖZCÜ'nün cesaretinin şeffaflıktan kaynaklandığını ifade ettim.
Bunları söylerken gelen tepkilerden gördüm ki, herkes olup bitenlerin farkında. Hatta insanlar SÖZCÜ okumanın ve okutmanın bir misyon haline geldiğine inanmış durumda.
Örneğin içlerinden biri, diğer medya patronlarının bankacılık, müteahhitlik, petrolcülük vs. gibi işlerin arasına medyayı da sıkıştırdığını, bu nedenle AKP'nin de onları kolayca sıkıştırdığını söyledi!
Doğru söze ne denir?
***
Bunun üzerine konuşmayı daha fazla uzatmayarak, kitapları imzalamaya koyuldum.
Saat 20.30'da başlayan imza gecesi bittiğinde, saatler 02.00'yi gösteriyordu.
Altı saat süreyle yerimden hiç kalkmadan imza atmıştım!
Bu arada izdihamdan fenalık geçirerek hastaneye kaldırılanlar oldu.
Tam kalkmak üzereyken, bir okur, önüme bir fotoğraf koydu. Bu fotoğrafı yorumlar mısınız?'' diye sordu.
Fotoğraf AKP İstanbul İl Başkanlığı'nın verdiği iftar davetinde çekilmişti. Doğuş Grubu'nun patronu (NTV ve Star Tv'nin de sahibi) Ferit Şahenk, doksan derece eğilerek Başbakan Erdoğan'ın elini sıkıyordu.
Fotoğrafa baktım, baktım ve şunları söyledim:
İhale alacaksan, önümde böyle eğileceksin!.. İhale aldığın sürece ekranlarından benim istediğimi söyleyeceksin!''
SÖZCÜ okuru Haklısınız!'' dedi. Kendisine başka bir örneği hatırlattım.
Geçenlerde Bülent Arınç, her zamanki dobra dobra üslubuyla bu gerçeği daha net söylemiş, Senin patronun benim bakanlığımdan ihale alacak. Sonra da aleyhimde haber yapacak! Sıkı mı?'' diye sormuştu'' dedim.
Okur fotoğrafı aldı ve sıkı mı?'' diyerek gecenin karanlığında kayboldu.
Not: İzdihamda bayılan sevgili okuruma geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve saatlerce sırada bekleyen herkese teker teker teşekkür ediyorum. Bilin ki kalbim Didim'de kaldı...
0 yorum:
Yorum Gönder