3 Eylül 2012 Pazartesi
Amerika Mandası - Öztin Akgüç
05:15
No comments
Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu dağılırken ve dağıldıktan sonra ülkemizde güçlü akımlardan biri de ABD mandası altına girmekti. Bu akım Biz kendimizi yönetemeyiz, koruyamayız. Güçlü bir devletin korumasına, yönetmesine, en azından vesayetine, gözetimine ihtiyacımız var. Bizi yönetecek, gözetecek vasi ülke de Atlantik ötesindeki ABD olur şeklinde özetlenebilir. Bağımsızlık savaşı yalnız Yunanistan a karşı değil, bu tür görüş ve akımlara karşı da yapılmış, kazanılmıştır. Kazanım uzun ömürlü oldu mu, sorusu uzun süredir gündemdedir. Bugün gelinen aşamaya bakıldığında ABD mandasını savunanların daha ileri görüşlü, toplumu tanımada daha gerçekçi olduğu da düşünülebilir.
Tabii bu noktaya kısa sürede değil İkinci Dünya Savaşı sonrası Truman Doktrini, Marshall Planı ile başlayan bir süreç sonrası aşama aşama gelindi. Günümüzde Türkiye, ABD den yönetilen, seçim sonuçları dahi ABD tarafından belirlenen bir ülke konumuna düşürüldü ya da en azından bu tür izlenimler yaratıldı. Suriye ilişkilerini, politikasını da bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Suriye, ABD nin BOP ya da GOP projesi kapsamında stratejik öneme sahip bir ülkedir. Suriye de zengin petrol, doğalgaz yatakları yok ama, Suriye, İran la yakın ilişkisi olan İranın Lübnan a ulaştığı, Hizbullah a destek verdiği, bir yerde İranın İsrail in komşusu haline gelmesine geçit sağlayan, ayrıca Rusya ya da Akdeniz de üs veren bir ülkedir. Bölgedeki stratejik konumu nedeniyle, Suriye ABD nin güdümüne girmesi istenen GOP ya da BOP projesi uygulaması açısından da kritik yol üzerinde aşılması gereken bir engeldir.
Emperyal güçlerin aşama aşama uygulama planları olduğu gözlemleniyor. Öncelikli yaklaşım dostça, demokratik bir görüntü altında ülkenin yönetimini ele geçirmek, ülkenin yöneticilerine bazı güvenceler vererek, demokratik reformlar(!) yapmaya ikna etmek, ardından seçimle halkın hür(!) iradesini temsil eden parlamento ve hükümeti oluşturmak. Yapılacak hür(!) seçimin ne sonuç vereceği kesin, emperyal güçlerin bu tür seçim süreçlerini çok iyi yönettikleri örnekleriyle ortada.
Demokratik yönetim anlayışı da farklı. Hani Stalin Postdam Konferansı nda Benim demokratik yönetim anlayışım komünist ideallerim demişti ya, ABD açısından da demokratik seçim, ABD güdümünde iktidarların oluştuğu seçim. İş demokratik seçim(!) kıvamına geldiğinde, biraz maliyeti de olsa seçimin sonucu belli. Bu bağlamda yine Stalin in bir tümcesini anımsatayım; Atılan oylar değil sayılan oylar önemli oluyor.
Suriye konusunda da B. Esadı iktidardan uzaklaştırmak, yerine ABD ye, AB ye yakın bir yönetimin oluşması için dostça yaklaşım yapıldı. Denildi ki demokratik reformlar yap, ardından seçim, iktidardan uzaklaş . Bu ikna görevi de Türkiye ye verildi. Bazen taşeronluk, bazen sesyayarlık deniliyor, ama en hafifinden Türkiye nin ABD nin elçisi olarak hareket ettiğini düşünelim. Dostça kaynaşma oldu, vizeler kalktı, ticaret arttı. Cilvegözü kapısında kilometrelerce TIR kuyrukları oluştu. Ben de bu bahar havasından yararlandım. Hatay ve çevresine eşimle gezi amacıyla gitmiştik, bu bahar havasından yararlanarak kolayca Halep e kadar uzandık. Halep i yıkıntıdan önce görmek, gezmek olanağımız oldu. Ancak bu dostane yaklaşım başarılı olmadı. B. Esad, emperyal güçlerin istediği türden seçim yaparak iktidardan uzaklaşmayı kabul etmedi. Esadın bu davranışı üzerine, insan hakları koruyucusu Türkiye ile Suriye nin arası açıldı, birden ilkbahar havası kışa dönüştü. Dostane(!) yaklaşım başarılı olmayınca Libya benzeri bir B planının uygulamasına geçildi. Muhalifleri, isyancıları ya da özgürlük savaşçılarını destekleyerek Esad rejimini devretmek yoluna girildi. Bu satırlar yazılıncaya değin bu planın başarı kazanamadığı anlaşılıyor. Üçüncü aşamaya geçiş hesapları yapılıyor, stratejik dost, müttefik alalaması ile Türkiye olayda piyon olarak kullanılmaya çalışılıyor. Kamuoyu bu yönde hazırlanıyor. Atatürkün bir tümcesiyle noktalayayım: Şark işlerini çevirmekte ve zayıf noktalarımızı bulmakta pek mahir olan düşmanlarımız memleketimizde bunu adeta bir teşkilat haline getirmişlerdir.
0 yorum:
Yorum Gönder